26 Kasım 2013 Salı

Rock’n Coke artık ‘dünyanın en yeşil festivalleri’ liginde

Türkiye’nin en büyük açık hava festivali Rock’n Coke bir ilke daha imza attı. Bu yıl 10’uncu yaşını 60 bin kişilik rekor katılımcı ile kutlayan Rock’n Coke, Türkiye’nin dünyada ‘Yeşil Festival’ ödülü alan ilk etkinliği oldu. Rock’n Coke, her yıl dünyadaki festivalleri çevre kriterleri ile değerlendiren A Greener Festival Award (Yeşil Festival Ödülleri) yarışmasında ‘Övgüye Değer Festival Ödülü’nü aldı.


Bu yıl 10’uncu yaşını 60 bin kişilik rekor katılımcı ile kutlayan Türkiye’nin en büyük açık hava festivali Rock’n Coke, uluslararası bir başarıya daha imza attı. Rock’n Coke, çevre konusundaki uygulamaları ve yaklaşımları ile her yıl dünya genelindeki festivallerin değerlendirildiği “A Greener Festival Award” yarışmasında iyi yönetilmiş ve çevresel farkındalığı olan etkinliklere verilen ‘Övgüye Değer Festival Ödülü’nü kazandı. Böylece Rock’n Coke, Türkiye’nin çevre konusunda uluslararası ödül kazanan ilk festivali ünvanını da kazandı.

Ödül nasıl geldi?

6-7-8 Eylül 2013 tarihlerinde Hazerfen Havaalanı’nda 5 ayrı sahnede 100’den fazla sanatçı ve grubu ağırlayan Rock’n Coke’a bu uluslararası ödülü çevreci uygulama ve yaklaşımlar getirdi. Bu çerçevede Kamtaş adlı bağımsız denetim firması Festival öncesi, sırası ve sonrası için Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu hazırladı. Böylece alanın kurulumundan başlayarak gerekli çevresel tedbirler alındı ve Festival’in çevre etkisi en aza indirildi.

Salınan karbon kadar ağaç dikilecek

ÇED raporu ile çevresel etkileri ölçülen ve izlenen Rock’n Coke’un festival hazırlıklarından başlayarak alanın toplanmasına kadar ürettiği karbon miktarı MyClimate Türkiye tarafından hesaplandı. Ortaya çıkan karbon miktarını sıfırlamak amacıyla bir ağaçlandırma çalışması gerçekleştirilmesi planlandı. Bunlara ek olarak, atık yönetimi planı dahilinde, Festival süresince oluşabilecek atık miktarının en aza indirilmesi için önlemler alındı. Ayrıca oluşan atıklar ayrıştırılarak atık toplama ve işleme merkezlerine ulaştırıldı.

Tüm bu önlemler ve uygulamalar sonucu Rock’n Coke, on binlerce katılımcısına unutulmaz bir deneyim yaşatırken, Festival alanını da çevresel etkiyi asgari seviyede tutarak, temiz bir şekilde bırakarak, uluslararası alanda Türkiye’nin ilk çevre ödüllü festivali olmaya hak kazandı.



22 Kasım 2013 Cuma

BENNY BENASSI, EXAMPLE, GROOVE ARMADA, KELIS VE BEDÜK 2014’ÜN EN GÖRKEMLİ PARTİSİNDE SAHNE ALIYOR

Ortadoğu’nun en büyük eğlence markası ATELIER, Dubai’den İstanbul’a yılın en önemli gecesi için etkileyici bir kadroyla geliyor.

Dubai’de kurulan, sunduğu yaratıcı ve yenilikçi projelerle Ortadoğu'da eğlence dünyasının lideri olan Alchemy Project, Türkiye’de ilk etkinliğini yılbaşı gecesinde Ortadoğu’nun eğlence dendiğinde akla gelen en büyük markası ATELIER’i İstanbul’a getirerek yapacak.  Yılın en önemli gecesi 31 Aralık 2013’te ‘ATELIER Yeni Yıl Partisi elektronik müzikten, dans müziğine kadar dünyanın önde gelen isimlerini İstanbullularla buluşturacak.

Dünyanın en önemli DJ’lerinden Benny Benassi, ‘Superstylin’ şarkısıyla listeleri alt üst eden Groove Armada,  2011 yılında 'Changed the Way You Kiss Me' ile İngiltere'de 1 numara olan Example, heyecan verici sahne performansıyla Kelis ve Türkiye’de elektronik müziğin önde gelen ismi Bedük yılın ilk gecesinde sahne alacak.

“TÜRKİYE BÖYLE BİR YILBAŞI EĞLENCESİ YAŞAMADI”

Birbirinden önemli isimlerle Türkiye eğlence sektörüne iddialı bir giriş yapmak isteyen Alchemy Project misafirlerine unutulmaz bir gece yaşatmayı vaat ediyor. Ödüllü müzik markası ATELIER yeni yılın ilk gecesi 7000 eğlence tutkununu çeşitli fiyat alternatifleriyle ve uluslararası standartlarda etkileyici bir sahneyle ağırlayacak. Türkiye eğlence dünyasına adım atacakları bu gece öncesinde çok heyecanlı olduklarını belirten Alchemy Project’in CEO’su ve yönetici ortağı Mac.S.Far “ATELIER ile İstanbul’a unutulmaz bir gece yaşatmak istiyoruz. İddia ediyoruz ki bizimle eğlendikten sonra daha önce bunların İstanbul’da hiç yapılmadığından bahsedeceksiniz. Görkemli sahnemizle geceye katılan herkes sanatçıları bir adım ötesinde hissedecek. Uluslararası standartlarda, uygun fiyatlar ile İstanbul’un böyle bir eğlenceyi hak ettiğini düşünüyoruz” diye konuştu.


BOĞAZ MANZARALI DEVASA BİR GECE KULÜBÜ

Gece için her türlü detayı düşündüklerini ve misafirlerine eşsiz bir eğlence güvencesi verdiklerini de belirten Mac.S.Far, “ATELIER Yeni Yıl Partisi için dünyanın en iyi teknik ekibini İstanbul’a getiriyoruz. Uluslararası standartlardaki ses sistemi, göz alıcı bir sahne ve üst düzey güvenlik önlemleriyle kaliteli bir eğlence İstanbul’u bekliyor” dedi.

Mükemmel bir prodüksiyon, eğlenceli dans şovları ve daha birçok sürprize de sahne olacak bu eşsiz yılbaşı eğlencesi, devasa bir gece kulübüne dönüştürülecek olan Küçükçiftlik Park’ta yapılacak. Kapılar 17.00’de açılırken, eğlence 03:00’a kadar sürecek. 

18 Kasım 2013 Pazartesi

500’e yakın ING Banklı’nın Avrasya Maratonu’nda attığı her adım amacına ulaştı

ING Bank çalışanları, her adımlarının bir çocuğun öğreneceği yeni bir harf, yeni bir oyun olacağını düşünerek koştu ve UNICEF iş birliği ile Kahramanmaraş’ta hayata geçirilecek Eğitim Merkezi için toplanması hedeflenen 35 bin TL aşıldı.
500’e yakın ING Bank çalışanı, Avrasya Maratonu’nda ihtiyaç sahibi çocukların okul öncesi eğitime erişebilmeleri için Kahramanmaraş’ta ING Bank-UNICEF iş birliği ile hayata geçirilecek Eğitim Merkezi yararına koştu. ING Banklılar’ın koşarken attığı her adım, yapılan bağışlar sayesinde yardıma dönüştü ve hedeflenen 35 bin TL’nin üzerine çıkıldı. Halen süren bağışların daha da artması bekleniyor. Böylece, ING ülkeleri içerisinde de Türkiye topladığı bağışlarla ön plana çıkıyor.
Çocuklar ve anneler için eğitim merkezi
Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından birisi olan New York Maratonu’nun ana sponsoru olan ING Grubu’nun da, Küçüklere Büyük Destek Programı kapsamında, ING Bank çalışanlarının topladığı toplam tutara aynı oranda katkıda bulunmasıyla hayata geçecek Eğitim Merkezi için UNICEF ile iş birliği yapılacak.
UNICEF Türkiye’nin Okul Öncesi Eğitim Projesi’ne destek kapsamında Kahramanmaraş’ta açılacak Eğitim Merkezi 3-5 yaş grubu çocuklara okul öncesi eğitim ve bakım hizmeti vermenin yanı sıra anneler için de çeşitli eğitim programları sunacak.

UNICEF ile 2005 yılından bu yana küresel işbirliğini sürdüren ING Grubu, ‘ING Küçüklere Büyük Destek’ Programı kapsamında bugüne kadar yaklaşık 800 bin çocuğa destek vererek ve 23 milyon Avro’nun üzerinde (50 milyon TL) kaynak yaratarak çocukların eğitime erişimini sağlamıştır.

15 Kasım 2013 Cuma

Huawei ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Ar-Ge Merkezleri Zirvesi’nde Sürpriz İşbirliği

Huawei, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 15-16 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Ar-Ge Merkezleri Zirvesi 2013 sırasında İstanbul Teknik Üniversitesi ile Ar-Ge alanında çalışmaları için imza törenini gerçekleştirdi.

Dünyanın önde gelen bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı çözüm üreticisi Huawei, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 15-16 Kasım tarihleri arasında düzenlenen Ar-Ge Merkezleri Zirvesi 2013’te, en son teknoloji ve yenilikçi projelerini ve 4 yıl önce İstanbul’da kurmuş olduğu Ar-Ge merkezinde gerçekleştirdiği çalışmaları sergiledi. Etkinlik sırasında, Huawei Türkiye Genel Müdürü Zhao Gang ve İTÜ Rektörü Mehmet Karaca, Ar-Ge İşbirliği Anlaşması’nı imzaladı. Huawei ve İTÜ arasındaki işbirliği anlaşmasına göre, İTÜ akademisyenleri Huawei’nin Türkiye’deki Ar-Ge Merkezi’nde geliştirilecek projelere destek verecek. İşbirliği kapsamında, İTÜ öğrencileri ve akademisyenleri tez konularıyla ilgili her türlü çalışmayı Huawei Ar-Ge Merkezi’nde yapabilecek ve fikirlerini gerçeğe dönüştürme imkanına sahip olacaklar. Bunun yanı sıra, Huawei’nin küresel araştırma ve geliştirme ekibinin deneyim ve eğitim fırsatlarından da yararlanacak olan İTÜ akademisyenleri, bilgi ve birikimlerini Huawei ile paylaşacaklar.
İnovasyona verdiği önem ile tüm dünyada elde ettiği gelirinin %14’ünü Ar-Ge’ye ayıran Huawei’nin Türkiye ofisindeki çalışanların yarısı Ar-Ge merkezinde çalışıyor. Huawei’nin Türkiye Ar-Ge Merkezi, lokal işbirlikleri ile Türkiye’nin bilişim sektörünün gelişimine en yüksek desteği veriyor. İnovasyon ve Ar-Ge kapasitesinin geliştirilmesi amacıyla, Huawei ve İTÜ şu projelerde birlikte çalışacaklar; Akıllı Arama (IS), Yeni Nesil İş Destek Sistemi (NGBSS), Sanal Bilge (SB), Yakınsak Faturalandırma sistemi (CBS), Gelişmiş Geri Çaldırma Tonu (ARBT), IPTV ve Müşteri İlişkileri Yönetimi.

Dünyanın teknolojisi Türkiye’de geliştiriliyor
Huawei, Ar-Ge Merkezleri Zirvesi 2013 kapsamında Türkiye’deki Ar-Ge merkezinde geliştirdiği projelerin de tanıtımını gerçekleştirdi. Özellikle Sanal Bilge projesine, İTÜ’den bir profesörle işbirliği içerisinde Türkiye Ar-Ge merkezinde başlandı ve bundan sonra da daha derin bir işbirliği ile projeye devam edilecek.
İTÜ ile imza töreninde konuşan Huawei Genel Müdürü Zhao Gang “Huawei olarak Türkiye’deki 11 yıldır gösterdiğimiz gayretin sonuçlarını görmekten ve Ar-Ge Merkezi’nde Türkiye’nin gelişimine katkı sağlayan kalifiye mühendislerin gerçekleştirdiği projeleri sunmaktan büyük mutluluk duyuyorum” dedi ve şöyle devam etti; “Bugün, İTÜ ile işbirliğimiz, teknoloji transferini gerçek anlamda yaptığımız anlamına geliyor. Huawei’nin İstanbul’da Ar-Ge Merkezi en ileri teknolojik çözümleri geliştirme konusunda önemli bir mesafe kaydetti, bundan sonra İTÜ ve Türk mühendislerle daha fazlasını yapacağız”.
İşbirliği Anlaşması’ndan memnuniyetini dile getiren İTÜ Rektör Yardımcısı Prof.Mehmet Sabri Çelik de “Bu, Huawei ile ilk tanışıklığımız değil. Huawei ile İTÜ arasındaki işbirliği bir süredir devam ediyordu. Ancak bu imzayla, işbirliğimizi başka bir noktaya taşıyoruz. İTÜ ve Huawei, Türkiye’nin teknoloji geleceğine birlikte yatırım yapmaya başlıyor. Bu işbirliği, Türkiye’deki akademik kurumların, özel sektörle ortak çalışmalarını artırması anlamında da büyük önem arz ediyor” dedi.

"Türkiye, bölgesel yazılım gücü olma potansiyeline sahip"       
Ar-Ge Zirvesi’nde konuşan ve Huawei'nin Türkiye'deki Ar-Ge Merkezinde geliştirilen ürünleri tanıtan Huawei Türkiye Ar-Ge Merkezi Direktörü Wu Lianqing ise, uluslararası çapta Ar-Ge merkezlerinin yönetimi ve etkili bir takım geliştirme konularında çok geniş uluslararası deneyime sahip olduğunu belirterek, bu tecrübelerini Türkiye'nin araştırma ve geliştirme kapasitesini en ileri seviyeye getirmek için kullanma fırsatı yakalamaktan memnuniyet duyduğunu ifade etti. Ar-Ge Direktörü Wu Lianqing, "Türkiye'nin, bölge içinde yazılım endüstrisinin gelişiminde öncü rol oynayacağına inanıyorum. Bunun için Türkiye'de mükemmel bir ortam ve potansiyel görüyorum" dedi.
TV’yi sesinizle kontrol edip sosyal medyada paylaşmak mümkün
Huawei Türkiye Ar-Ge Merkezi’nin katkılarıyla hayata geçirilen IPTV projesi ise gelişmiş sesle kontrol özelliği ve sosyal etkileşime dayalı fonksiyonlarıyla öne çıkıyor. Hem IOS hem de Android işletim sistemi tarafından, akıllı telefon ve tablet de dahil diğer cihazlarda izleme imkanını sunan ürün, aynı zamanda sosyal medya üzerinden de kullanıcıların iletişimini sağlıyor. Bunun yanında hem Blu-ray ve 3D ile de destekleniyor.

Türk Mühendisler yeni nesil akıllı ağ teknolojisi geliştiriyor
Huawei’in Yeni Nesil Akıllı Ağ çözümü, NGIN (Next Generation Intelligent Network), cep telefonu numaranızı ve tarifenizi kullanarak, GSM sinyalinin olmadığı durumlarda bile her türlü cihazdan kendi tarifenizle ve numaranızla görüşme yapabilmenizi sağlıyor. Wi-Fi ağları üzerinden çalışan sistem, uluslararası dolaşımda dahi kendi yerel tarifeniz üzerinden ücretlendirilerek görüşmenin yolunu açıyor.

  
Türkçe Akıllı Asistan

Çapraz, anlamsal, sosyal ve kişiselleştirilmiş arama özelliği ile ön plana çıkan Türkçe akıllı asistan yazılımı, telekom şebekeleriyle uyumlu hale getirilerek Huawei’nin akıllı arama çözümünde geliştirdiği kapasitenin Türkçe’ye yansıması durumunda. Yeni nesil web arama teknolojisi, Huawei’nin ürettiği çözümle artık daha akıllı. 

12 Kasım 2013 Salı

Haberiniz var mı? Bugün “12 Kasım Afet Eğitimi Hazırlık Günü”

“12 Kasım Afet Eğitimi Hazırlık Günü” öncesi Ataşehir Belediyesi AKUT Enstitüsü Sorumlusu Dündar Şahin ile Ulusal Risk ve Afet Araştırma Merkezi (URAM) Sorumlusu Dr. Çağlar Akgüngör ile bir araya geldik. Ataşehir Arama Kurtarma Merkezi, AKUT Enstitüsü ve verilen afet eğitimleri üzerine sohbet ettik. AKUT Başkanı Ali Nasuh Mahruki de konu hakkındaki düşüncelerini bizimle paylaştı. AKUT’un düzenledikleri afet eğitimlerine ilginin az olmasından üzgün olduğunu ancak bu durumla ilk defa karşılaşmadıklarını öğrendik. Gelecek açısından en olumlu haber ise: “Çocuklar afet eğitimlerine çok daha fazla merak duyuyor”.  

*Ataşehir’deki deprem ve diğer afetlere yönelik çalışmalarınıza ne zaman başladınız ve çalışmalarınızın içeriğinde neler bulunuyor?

1999 yılının sonundan, 2000 yılının başından itibaren Ataşehir’de bulunuyoruz. 1999’deki depremden hemen sonra, AKUT olarak bizim bir eğitim alanı ve aynı zamanda kritik noktalarda lojistiğimizi barındırabileceğimiz bir yere ihtiyacımız oldu.

O zamanlar şu anki yerleşkemiz Kadıköy Belediyesi’ne bağlıydı. Kadıköy Belediyesi’nin bize tahsis ettiği alan üzerinde küçük tek katlı prefabrik bir binamız vardı. Zaman içinde bu prefabrik binanın yanına acil durumlarda lojistiğimizi bir an önce yapabileceğimiz küçük bir depo binamız daha yapıldı. O yıllarda Kadıköy Belediyesi ile yaptığımız çalışmaları, Kadıköy Belediyesi’nin sunduğu hizmet binalarında yapıyorduk. Yani Ataşehir’de değil de, Ataşehir’in dış cephelerinde yapıyorduk. O zaman Ataşehir henüz gelişmekteydi.

Bu esnada halkımızı bilinçlendirmek için çok fazla çalışma yaptık. O zaman Ataşehir böyle değildi. İnsanlar birbirilerini daha çok tanıyordu. O zaman burada olmamız çok önemliydi. Biz burada olunca insanların gündemine daha rahat oturuyorduk. Deprem ve diğer afetlerden sonra Ataşehirliler bize sohbet etmeye geliyordu. Ataşehir büyüyünce, insanlar daha kopuk olmaya başlayınca biz onları bir yere toplayarak eğitim sunmayı düşündük. Ataşehir Belediyesi kurulunca onlarla bir işbirliği protokolü imzaladık. Zaten ilişkilerimiz ve işbirliğimiz hep iyi bir noktadaydı. Bu protokolle işbirliğimizi daha kurumsal bir hale getirdik. Ataşehir Belediyesi organizasyon konusunda elini taşın altına koydu. Böylelikle insanlara afet ve acil durum hakkında genel farkındalık, yani bir deprem, yangın veya sel anı devam ederken ve sonrasında ne yapılması gerekir, ve daha önemlisi ne yapılmaması gerekir konularında bilgilendirme yaptık. AKUT TIR’ımızı da getirdik ve insanların interaktif bir şekilde ulaşmalarını sağladık.     

* Ataşehir Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezi’nin (AKOM) çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu çalışmaları kurumsal bir hale getirmeye karar verdikten sonra, komuta, kontrol ve koordinasyon erklerinin bir bütün olarak bir arada olabilmeleri için bir afet koordinasyon merkezi kuruldu. Ataşehir Belediyesi, henüz yeni kurulmuş bir belediye olmasına rağmen farkını ortaya koydu ve AKOM kuruldu.

AKUT olarak, bizde 1996 yılında beri biriken çok ciddi bir know-how (bilgi – tecrübe) bulunuyor. Sadece Türkiye’nin değil Birleşmiş Milletler’in bir ekibiyiz. Bu birikmiş bilgi ve tecrübe bu çalışmayla Ataşehir Belediyesi’nin hizmetine sunuldu. Bu Ataşehir ve Ataşehir Belediyesi için çok önemli. Bunun tamamını AKOM’un içine aktarmayı düşünüyoruz. Böylelikle Ataşehir sınırları içerisinde olacak herhangi bir afet veya acil durumda AKOM devreye girecek. Bu merkezde ilk öncelik insanların sağlığını ve güvenliğini sağlamak, ikinci olarak ta kamu hizmetlerinin aksamadan devamını sağlayabilecek altyapıyı kurmak. Şu anda teknolojik altyapısı sağlandı. Ulusal Afet Koordinasyon Merkezi ve İstanbul Afet Koordinasyon Merkezi ile ilişkilendirildi. Şimdi daha da genişleyerek; hem insanların eğitilmesini hem de belediyenin kendi afet kurtarma ekiplerinin kurulmasına katkı sağlıyor.

*Ataşehir’deki AKUT Enstitüsü’nün önemi ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

AKUT Enstitüsü AKUT’un 10 yıllık bir hayaliydi. Türkiye’nin ilk ve tek özel eğitim ve araştırma enstitüsüdür. 10 yıllık bu hayali gerçekleştirmek için uygun partnerler arıyorduk. Birkaç üniversite ve belediye ile görüştük ve istediğimiz cevapları alamadık. Bir gün Ataşehir Belediyesi’nin bir meclis toplantısına davet edildik. Ali Nasuh Mahruki ile beraber katılarak güzel bir sunum yaptık. AKUT olarak neden Ataşehirdeyiz ve ne yapıyoruzu anlattık. Nasıl destek olabiliriz dediler ve bu projelerimizden bahsettik. Ataşehir Belediyesi tahminimizden çok daha sıcak ve ilgiyle baktı. Mevcut yerimizi genişleterek, eğitim ve araştırma yapmak istediğimizi söyledik. Hemen bir ay sonra bir protokolle Ataşehir Belediyesi AKUT Eğitim ve Araştırma Enstitüsü kuruldu. Adının başına Ataşehir Belediyesi’ni AKUT olarak biz ekledik ve işbirliği yaptığımız bir kurum olarak bu bizi rahatsız etmiyor.   

Eğitim ve araştırma enstitümüzün en önemli görevlerinden biri; kurumlara ve vatandaşlara afet ve acil durum yönetimi konusunda doğru ve bilimsel bilgiyi ulaştırmak. Bir diğeri risk kavramına dikkat çekmek. Bize hep sorulan bir soru var. Deprem olunca AKUT bize yardım edecek mi diye. Bilmiyoruz ki, ben sağ kalacak mıyım bilmiyorum. Eviniz, iş yeriniz çok sağlam olabilir, ama yol sağlam mı, üste geçitler, viyadükler sağlam mı? Gittiğiniz berber, esnaf, alışveriş merkezleri sağlam mı? Burada güvenlik kültürü herkese lazım.   

*Ataşehir’de başlatılan “temel afet bilinci” eğitim çalışmalarına ilginin az olduğunu gözlemliyoruz. Bunun sebebi hakkında ne düşünüyorsunuz, nasıl artırılabilir?

Ataşehir Belediyesi ve AKUT ilgisizlikten üzgün. Aslında bu durumla da ilk defa karşılaşmıyoruz. Bu durum toplumların kaygı düzeyi ile ilgili bir durum. Yasa koyucular ve yürütücülerden vatandaşlara kadar, afet ve acil durumu Türkiye’de günlük kaygılara indirgeyemedik. 99 depreminden sonra eksikliği, malzeme eksikliği olarak algıladık. Ve kamu otoritesi hala öyle anlıyor. Türkiye’de milyonlarca dolarlık malzeme yatırımı yaptık. Fakat bütün bu malzemeyi kullanan insandır. Asıl olan teknokrat seviyesinde yatırım yapmaktı ve insanı geliştirmekti. Biz bunu hala yapamadığımız için Türkiye’de afet yönetim uzmanı gibi uydurduğumuz yönetim kadrolarımız var. Ne işe yaradığını bizim bile bu kadar altyapımıza rağmen anlayamadığımız kadrolar var. Hem sel hem deprem hem atmosferik olaylarda hem kimyasal tehlike konusunda aynı anda uzman olunamaz. Bunu bir kişiye indirgeyemezsiniz. Bu ancak bir kurul olabilir, bir afet koordinasyon merkezi olabilir.

Günlük kaygıya indirgeyemediğimiz için, biz eğitim salonlarında bu tip sorunlar yaşıyoruz. Biz ilk uluslararası afet konferansını yaptığımızda da sadece 16 kişi vardı ve bunun 11’i zaten konuşmacılardı. Bunu da yaşamıştık. Ancak yine de biz bu konuda Don Kişotluktan vazgeçmiyoruz. 100 kişiden birini bile kazanırsak o da gider başkasına anlatır derdindeyiz. Biz maraton koşuyoruz.

Eğitimler için ilk başlarda, sitelere gelsinler eğitimler oralarda verirsin diye talepler geldi. Biz hiçbir bedel ödetmeden, ücretsiz olarak size zamanımızı veriyoruz. Ataşehir Belediyesi salonu ayarlıyor, servisler sunuyor, yiyecek ve içecek ikramında bulunuyor. Broşürler ve kitaplar veriliyor. Bu aşamadan sonra vatandaşların da ellerini taşın altına sokmaları gerekiyor. Buradan sonra da artık, buraya evimize gelsin anlatsın demek doğru bir tutum değil. Bilinçli bir yurttaş şunu düşünür: bu konuda Türkiye’nin en uzman kurumu AKUT bize bu eğitimi veriyor, Ataşehir Belediyesi servisimi gönderiyor, salonu veriyor, çayımı kahvemi veriyor, benim ayırmam gereken sadece 1 buçuk saat. Bir sene içerisinde 1,5 saat ayırmak çok bir zaman değil. Belki o afet anı, o zor zaman başınıza geldiğinde; buradan alınan bilgilerle eşinizin, çocuğunuzun, ailenizin zarar görmemesini sağlayacaksınız.

“Asıl umudumuz çocuklar”

Eğitimler şu an ne aşamada, çocuklara verilen eğitimler nasıl?

Bu çalışmalarda en iyi sonucu çocuklardan alıyoruz. Çocuklar yetişkinlerle aynı umarsızlığa sahip değil. Çocuklar her şeye ilgiyle bakıyor. Çocuklar bu tarz bilgileri alınca yetişkinliklerinde de ilgilerini devam ettiriyorlar. Yetişkinlerin eğitimleri de çok önemli ancak asıl umudumuz çocuklar. 99 sonrası doğan çocuklarda bu konuda ilgi çok daha fazla.

Bizi veliler arıyor ve siz bu çocuklara ne anlatıyorsunuz diye soruyorlar. Çünkü çocuklar babasına arabada emniyet kemeri taktırmak için kafasının etini yiyormuş. Çünkü biz onlara anlatırken ailenizi siz uyaracak siz koruyacaksınız bilincini de veriyoruz. Çocukların gözünde AKUTçu abilerinin bir kahraman imajı var. Bu imajla bu çocuklara doğru bilgiler verilince çocuklar çok güzel sahipleniyor. Çocuk eve gidince tehlike analizi yapıyor. Tehlike avı çalışmamızda çocuklar evdeki tehlikeleri yazıyor, ailesine imzalatıp okula getiriyor. Evdeki tehlikeleri gördük biz bunları değiştireceğiz diye. 6 ay 1 yıl içerisinde tehlikeleri çözerek tekrar raporlarını sunuyorlar. Biz bunları site yöneticileriyle anlaşarak yapamayız masraf çıkabilir diye pek istenmiyor. Ama bunu çocuklar çok güzel sağlıyor. 

Şu anda yetişkinlere yönelik eğitime ara verildi ve liselerde eğitim vermeye başlıyoruz. Geçen sene özel ve kamu olmak üzere Alaşehir’deki tüm 42 ilköğretim okulunda yaklaşık 10 bine yakın öğrenciye ulaştık. Ama sadece afet ve deprem eğitimi değil aynı zamanda çevre bilinci eğitimi de verdik. Bu sene eğitimlere liselerden başlıyoruz. Ama bu verdiğimiz eğitimler hiç bitmeyecek. Türkiye’deki özel ve kamu kurumlarında, Birleşmiş Milletler ’de, Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Vietnam, Kamboçya, Çin, Rusya’da biz operasyonlar yapıp eğitimler veriyoruz. Bütün bu sorumluluklarımıza ek olarak yaşadığımız coğrafyanın da hakkını veriyoruz. Türkiye’de 32 ilde eğitimlere devam ediyoruz.

*Ani bir deprem veya diğer afet durumlarında Ataşehir özelinde kurumların koordinasyon ağı şu anda yeterli mi?

Türkiye’deki en büyük problem koordinasyon yani kurumları bir arada çalıştırabilmektir. En son Van depreminde de gördük. İlk birkaç gün koordinasyonsuzluk oldu. Nerenin ne yardımına ihtiyacı var, yardıma ihtiyaç var mı emin olunamadı. 

Ataşehir özelinde bakarsak; Ataşehir’den ana arterler geçiyor ve Ataşehir’de konut sayısı artıyor yeni nüfus geliyor. Finans merkezi, banka genel müdürlükleri, AVM’ler yapılıyor. Bu aşamada Ataşehir’de nasıl hareket edeceksiniz. Ataşehir Afet Bilgi Sistemi (ABİS) sistemi çok iyi bir sistem fakat dünyanın en iyi koordinasyon sistemini kursanız dahi oluşacak bu trafikte nasıl hareket edeceksiniz.

Kentlere insanların böyle durumlarda kalabilecekleri boş alanlar, parklar gerekiyor. Yoksa deprem sonrasında binadan sağ salim çıktınız ancak altında durup oturmanız güvenli değil. Bina yüksekliğinin 1.5 katı uzaklıkta olmanız gerekiyor. Binanın boyu 10 metre ise sizin minimum uzak durmanız gereken mesafe 15 metredir.
  
Bilgi toplama kapasitesi gelişiyor, müdahale kapasitesi de iyi derecede arttı. Ancak bunlar bir arada yapılabilecek mi bu sorun. İstanbul’un afet kapasitesi nedir? Bunu İstanbul’un kaynaklarıyla planlarsanız doğru olmaz. Bunu Dünya Bankası’na da eleştiri olarak söyledik. Şu kadar kaynak verdik, bunu alın İstanbul’da afet ekipleri oluşturun dendi. İstanbul’u kurtaracak Bursa, İzmit, Çanakkale, Ankara’dır. Bunu söylediğimizde şaşırdılar. Eşit kaplar hesabı yapılmalı. Türkiye’nin %90’ı deprem bölgesi. 99 yılına göre karşılaştırdığımızda çok iyi durumdayız. Şimdi çok iyi modern cihazlar, araçlar var. Ancak kurtarma başlığı bütün afet yönetimi çatısı içerisinde ancak %5 e takabül ediyor ve son çaredir. Yapı stoku gerçekten elden geçirilmeli ve eski güvensiz yapılar yıkılıp yenisi yapılmalı.

Afetlere karşı risk algısı üzerine toplumumuzun bakış açısı nedir? (Cevap: Dr. Çağlar Akgüngör)

13 yıldır risk ve afet üzerine çalışıyorum. Bu konularda master ve doktoramı yurt dışında tamamlayarak geldiğimde, Türkiye’de yükseköğrenim kurumları düzeyinde çok büyük bir ilgi olmadığını gördüm. Bu alanda çalışan bir laboratuvar veya bilimsel bir merkez kurmayı üniversiteler pek düşünmüyorlardı.

Bir şansım AKUT üyesi olmaktı. Bu araştırmaları, AKUT çatısı altında yapabileceğimizi düşündük. Temel kaygımız; toplumu doğru şekilde bilgilendirmek ve yurttaşların davranış değişikliğini sağlayabilmek. Afet konusunda bir yanılsıma var. Afet, dünyanın en büyük devletlerinin dahi gücünü aşabilen veya çok zorlayabilen bir olaydır. ABD’de bile olabiliyor. Bunun altında yatan temel; sadece ekonomik güç değil, o toplumun afetle ilgili ne kadar alakalı olduğu ve o afete karşı önlem almayı ne ölçüde benimsediği, ne ölçüde gündelik yaşamına soktuğuyla alakalıdır. Afetle mücadele konusu, gelişmiş ülkelerde bize göre daha eskiden beri ele alınan bir konu, biraz daha akılcı bakılıyor. Onlar biraz daha ileride, biz biraz daha yolun başındayız.

Biz burada özellikle Sosyal Bilimler perspektifinden risk ve afet üzerine çalışmalar yapmayı hedefliyoruz. Toplumlarda afeti bir mühendislik sorunu gibi algılama alışkanlığı var. Mesela depreme çözüm olarak sadece iyi kalite beton kullanmak çözümdür algısı var. Bu sadece bir aşamasıdır. Madem böyle yaparak depremden korunabilecektik neden yapmadık sorusunun cevabı, mühendislik çalışmalarıyla bulunamaz. Ancak sosyoloji, psikoloji, siyaset, hukuk ve ekonomi çerçevesinden bakılarak anlaşılabilir.

Mesela insanlar hangi koşulların sonucu olarak yapı kanununa uymuyorlar, neden elverişli olmayan yerlerde yerleşime gidiyorlar? Bilgilendirdiğiniz halde neden insanlarda davranış değişikliği olmuyor gibi sorular var. Bu sorulara Türkiye’de henüz sistemli şekilde cevap aranmadı. Bizim de hedefimiz üniversitelerde çalışan meslektaşlarımızla birlikte bu araştırmaları gerçekleştirmek.  

Nasuh Mahruki: “Afet ve Acil Durum öncesine yatırım yapan toplumlar afetleri en az zararla atlatan toplumlardır.”

Afetlere karşı bilinçlenme bireyde başlar, aileye ve topluma yayılır, yayılma ve bilinçlenme süreci süreklilik arz etmelidir.

Türkiye’de Afet ve Acil Durum Yönetimi konularında sıkça rastladığımız sorunların başında bireylerin konuya olan duyarsızlıkları ve kurumların eşgüdüm içerisinde çalışamamaları gelmektedir. Kurumlar arasında ortak kapasite oluşturma sıkıntılarını da eklediğimizde kurumlar arasındaki koordinasyon maalesef tam olarak sağlanamamaktadır. 

Ülkemizdeki bir başka sorun ise afet ve acil durumlara karşı önlem almak yerine, afetler sonrasında neler yapılacağı konularına ağırlık verilmesidir. Bu reaktif bir yaklaşımdır. Mühim olan proaktif olup, öncesinde bireyi ve toplumu hazırlamaktır. Afet ve Acil Durum öncesine yatırım yapan toplumlar afetleri en az zararla atlatan toplumlardır.

Akut Ataşehir Belediyesi Eğitim ve Araştırma Enstitüsü, bu kaygıdan hareketle Ataşehir’e yakışır bir şekilde hazırlandı. Bu model İstanbul’un diğer ilçelerine ve diğer şehirlere örnek olacak bir modeldir. Hepimizin gurur duyması gereken, farklılık yaratan bir proje bu. Kamu, özel sektör ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın işbirliğinin başarılı bir örneğidir.




11 Kasım 2013 Pazartesi

Ortadoğu’nun En Büyük Eğlence Şirketi Alchemy Project, Türkiye’de

Düzenlediği organizasyonlarla yüz binlerce kişiyi farklı etkinliklerde buluşturan Ortadoğu’nun lider eğlence şirketi Alchemy Project, Türkiye pazarına da iddialı bir giriş yapıyor. Alchemy Project, Türkiye’de eğlence sektörüne yeni bir soluk getirmek istiyor.
Dubai’de kurulan, Ortadoğu'da sunduğu yaratıcı ve yenilikçi projelerle gece hayatı etkinlik yönetimi ve eğlence markaları arasında lider olan Alchemy Project’in son durağı Türkiye ve Brezilya oldu. Alchemy Project, Dubai’de geçmişte düzenlediği başarılı müzik festivalleri, ailece izlenebilecek organizasyonları ve sosyal etkinlikleri, güçlü yapısı ve farklı konseptleriyle şimdi de Türkiye eğlence dünyasının beğenisine sunmaya hazırlanıyor.


Alchemy Project bugüne kadar Nicki Minaj, Chris Brown, Snoop Dogg, Tony Braxton, Leona Lewis gibi dünyaca ünlü yıldızların konserlerini başarıyla düzenleyerek uluslararası eğlence dünyasında önemli bir yer edindi. Alchemy Project’in ödüllü organizasyonu ‘ATELIER Concept’, son 3 yılında da 80 bini aşkın müzikseveri konuk ederek Ortadoğu’nun en büyük müzik festivali serisi olmayı başardı.
Bunun yanı sıra Alchemy Project, ‘Cirque du Soleil (Dralion Show)’, Moskova Kraliyet Balesi’nden ‘Kuğu Gölü’, tüm zamanların en büyük sihir gösterisi ‘The Illusionist Show’ ve Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu Mike Tyson’ın efsanevi sahne şovu ‘The Undisputed Truth’ gibi Ortadoğu’da izleyici rekorları kıran organizasyonlarla sektörünün bir numarası oldu.
Alchemy Project ayrıca dünyanın sayılı gece hayatı endüstrilerinden birine sahip olan Dubai’de sektöre yön veren aktörlerin başında geliyor.

5 Kasım 2013 Salı

WBCSD Dünya Başkanı Bakker: Türkiye ekonomisi büyür ama suyunuza dikkat edin

- "Türkiye hala çok ilginç bir pazar, ekonomik gelişme devam edecek ama gelişmenin sürdürülebilirlik ile birlikte götürülmesi lazım"
- "Türkiye'deki en büyük zorluklardan biri, gelecekte su kaynaklarının durumu olacak? O yüzden SKD Türkiye gibi bir dernek burada çok önemli"
-SKD Başkanı Galya Molinas: 
- "Sürdürülebilir kalkınma Türkiye'de herkesin gündemine girdi ama bu konuda yapılacak daha çok şey var"
- "2013 yılında Türkiye global ligde en rekabetçi 44'üncü ülke oldu, sürdürülebilirliği entegre ederek baktığımızda ise 80'li sıralara düşüyor"
- "Binalarda enerji verimliliği kapsamında uygulamaya aldığımız tasarruf projemize, Türkiye'den 26 büyük şirket katıldı"
İSTANBUL (AA) - EDA TOPCU - Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD) Dünya Başkanı Peter Bakker,  Türkiye'de ekonomik büyüme potansiyeli olduğuna işaret ederek, "Türkiye hala çok ilginç bir pazar ve ekonomik gelişmenin devam edeceğini düşünüyoruz. Ama bu ekonomik gelişmenin sürdürülebilirlik ile birlikte götürülmesi lazım" dedi.
WBCSD'nin yıllık konsey toplantısı çerçevesinde İstanbul'da bulunan Bakker ile İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Başkanı ve Coca-Cola Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Bölümü Başkanı Galya Frayman Molinas, AA muhabirine basına kapalı gerçekleştirilen konsey toplantısı öncesi, sürdürülebilir kalkınma modelinin global ve Türkiye ayağı ile toplantının içeriğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bakker, sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda dünyadaki bütün ülkelerin durumunun birbirinden çok farklı olduğunu belirterek, "Gelişmiş ülkelerde, mesela ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde yapılması gereken, elimizdeki altyapının sürdürülebilir hale getirilmesi. Oralarda asıl zorluk bu alanda... O yüzden bu ülkelerde altyapı yapılacaksa ya da yenilenecekse bunu daha akıllı sistemlerle yenileyelim düşüncesi hakim. Çin, Hindistan, Endonezya gibi gelişmekte olan ülkelerde ise amaç yeni bir altyapı oluşturmak ve bunu oluştururken de ilk etaptan sürdürülebilir bir altyapı ortaya koyabilmek" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin pek çok açıdan bakıldığında hedeflerin ortasında bir yerde olduğuna dikkati çeken Bakker, "Sürdürülebilirlik açısından Türkiye belli bir seviyeye ulaşmış durumda ama tabii geliştirilecek alanlar var. Mesela Çin'de Hindistan'da çok daha büyük altyapı sorunları var. Orada sıfırdan altyapı kurulması gerekiyor. Türkiye gibi ülkelere baktığımızda, burada bir ekonomik büyüme hala var, hala çok ilginç bir pazar ve ekonomik gelişmenin devam edeceğini düşünüyoruz. Ama bu ekonomik gelişmenin sürdürülebilirlik ile birlikte götürülmesi lazım" değerlendirmesinde bulundu.
 -"Enerji fiyatları Türkiye'de çok yüksek"
 Peter Bakker, şirketlerin en güçlü olduğu alanın verilerin bulunduğu alan olduğuna işaret ederek, şöyle dedi:
"Elinizde veriler varsa o alanda harekete de geçilebilir. Ama elinizde veriler, gerçekler yoksa harekete geçemezsiniz. Bu da tutarlı bir planınız olmadığını gösterir. Türkiye'nin sürdürülebilirlik konusunda sorunlarına ya da şirketlerin karşılaştığı sorunlara baktığımızda, öncelikle yapılması gereken veri toplamak. Türkiye'de olmanın en büyük avantajlarından biri de Türk şirketlerin liderleriyle birebir görüşme fırsatı buluyoruz. Onların bu gelişmeleri öğrenmelerini sağlıyoruz ve SKD Türkiye sayesinde bu enstrümanlar hakkında bilgi paylaşıyoruz.
Türkiye'nin fosil yakıt ithalatçısı olduğunu biliyoruz. Uzun vadede bu sürdürülebilir bir strateji olmayacaktır. Aslında buradayken Türkiye'deki iş dünyası alternatif enerjiler konusunda ne düşünüyor bu konuda bilgi toplamak istiyorum. Çünkü bazı alternatif kaynaklar, mesela rüzgar ve güneş enerjisi konusunda çok güzel olasılıkların olabileceği bir ülke burası... Türkiye enerji fiyatları bütün dünyada en yüksek olan ülkeler arasında... O yüzden bütün bu sebepler alternatif enerjiler için bir iş vakasının oluşturulmasını kolaylaştırmalı diye düşünüyorum çünkü, enerji fiyatları Türkiye'de çok yüksek."
Sürdürülebilirliğin sadece ulusal bazda düşünülmesinin yeterli olmadığına vurgu yapan Bakker, Türkiye'deki en büyük zorluklardan birinin, gelecekte su kaynaklarının durumu olacağını bu nedenle SKD Türkiye gibi bir derneğin çok önemli olduğunu, SKD Türkiye'nin sürekli kendileriyle temas halinde olduğunu ifade etti.
Bakker, "Böylelikle biz hem global sorunlara bakan bir platform oluşturuyoruz hem de bu sorunların o ülke üzerindeki yerel yansımaları nedir bunu görebiliyoruz. Bunlara çözümler üretmeye çalışıyoruz. İstanbul'daki toplantımızda hedefimiz çok sayıda şirkete ulaşmak" dedi.
İstanbul'da gerçekleştirilen konsey toplantısı hakkında da bilgi veren Bakker, toplantı kapsamında global ölçekli 200 şirketin CEO'ları ile sürdürülebilirlikten sorumlu üst düzey yöneticilerinin İstanbul'da bir araya geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Bu toplantıları her yıl düzenliyoruz, her zaman ilginç ve farklı bir yerde yapıyoruz. Bu yıl gündemimizdeki ana konu ise 'Eylem 2020'. Bu yılki başlığımız bu olacak. 3 yıl önce WBCSD, 'Vizyon 2050' adlı bir program yayınladı. Bu program, iş dünyası ya da dünya, bildiğimiz şekliyle sürdürülebilir olamayacak şeklinde bir stratejiydi. Eylem 2020'de dünyadaki bütün bilim adamlarıyla iş birliği yapılarak hazırlandı. Sürdürülebilirlik anlamında dikkate alınması gereken trendler ve gerçekler nedir bunları analiz etmek amacıyla bu çalışmayı yaptık. Odaklanmamız gereken öncelikleri belirledik. Program kapsamında her öncelik alanı için şirketlerle bir arada çalışıyoruz ve bu sayede iş dünyası nasıl çözümler üretebilir bunları bulmaya çalışıyoruz.
Bütün bu şirketlerin ve iş dünyasının getirdiği çözümler bir araya gelecek ve Eylem 2020'yi oluşturacak. Tabii bu gündem sayesinde de 'Vizyon 2050' stratejimizi hayata geçirebileceğiz. İstanbul'da yapılacak toplantıyla şu ana kadar yaptığımız çalışmaları paylaşmayı, bilgi alışverişinde bulunmayı ve burada bulunan bütün üye şirketlerin çözüm üretebilmek için aktif bir şekilde bu platforma katılmasını sağlamayı amaçlıyoruz."
WBCSD'nin önümüzdeki dönem için çok net bir yol haritasına sahip olduğunun altını çizen Bakker, önümüzdeki dönem çalışmalarını şöyle anlattı:
"Hedef haritamızı ve öncelik alanlarımızı belirledik. Bu öncelik alanları hangi şirketleri ilgilendiriyorsa bütün bu şirketlerle temasa geçmiş durumdayız. Aktif bir şekilde çözümlerin hayata geçirilmesi için ilgili şirketlerden destek alacağız. WBCSD olarak 2 şey yapıyoruz. Şirketlerin sürdürülebilirlikle ilgili önceliklerinin belirlenmesi için onlara yardımcı oluyoruz. Ve yine kendi işlerini daha sürdürülebilir kılmaları için onların sürdürülebilir çözümler üretmeleri alanında yenilik yapmalarını sağlıyoruz. İkincisi de sürdürülebilirlik için iş vakaları oluşturmalarını istiyoruz ve bu konuda destek oluyoruz. Bu iki şeyi aynı anda yaptığınız zaman çözümleriniz çok inovatif oluyor."
 -"Genç nesilde müthiş bir çevre duyarlılığı var"
 SKD Başkanı Galya Frayman Molinas ise, sürdürülebilir kalkınma algısı ve dernek olarak Türkiye'de yaptıkları çalışmalar ile ilgili bilgi verdi.
Sürdürülebilir kalkınmanın kurumsal sosyal sorumluluk ya da philanthropy olmadığına vurgu yapan Molinas, "Sürdürülebilir kalkınmanın içinde risk yönetimi var, mutlak surette tasarruf var, geleceğe dair fırsatların iyi okunup bir takım hareketlerin yapılması var. Bu, 'Smart Business' dediğimiz akıllı iş yaratmanın bütün özelliklerini içinde barındıran bir olgu. Kaynakların daha verimli kullanımına yönelik, sosyal, çevresel ve ekonomik ortam ve şartları bir araya getiren bir çalışma modeli ve bu, gerçek anlamda büyümeyi hedefleyen bir iş modeli. Bu iş modeli içerisinde çevresel kaynaklar, ekonomik araçlarla ekonomik kaynaklar ve toplumsal kaynakların maksimize edilmesi var" açıklamasında bulundu.
Konunun Türkiye'de herkesin gündemine girmiş olmasının memnuniyet verici olduğunu, sürdürülebilir kalkınmayı kolay olmayan ve herkesin birlikte çalışmasını gerektiren bir konu olarak nitelendiren Molinas, bu kapsamda bir takım tabuların ve çalışma şekillerinin yıkılmasının gerekliliğine işaret ederek, kamu da dahil herkesin gündeminde olan sürdürülebilir kalkınma kapsamında herkesin birlikte nasıl çalışılacağı konusunu anlamaya ve öğrenmeye çalıştığını dile getirdi.
Algının ülke geneline henüz yayılmadığına da değinen Molinas öncelikli hedeflerinin, iş dünyası ve kamu otoriteleriyle birlikte çalışıp, bilinç geliştirilmesi olduğunu, algının halka yayılmasının ise sonraki aşama olduğunu söyledi.
Molinas tüketici bazında ise genç nesilde müthiş bir çevre duyarlılığı bulunduğuna dikkati çekerek şunları anlattı:
"Değerlerin çok pozitif anlamda geliştiğinden ve çok daha duyarlı bir neslin ortaya çıktığından bahsetmek mümkün. Dolayısıyla bir şekilde onlarda geliyorlar. Bizler ne zaman iş dünyası olarak bunu gerçekten bir rekabetçi fırsat olarak görüp kabul edersek bu alanda çok daha emin adımlarla ilerlememiz mümkün olacak. Türkiye'de iş dünyasının sürdürülebilir kalkınma projelerini hayata geçirmesi için yapılacak çok şey var, burada işbirliği algısı çok kritik."
Molinas, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Türkiye'nin "Vizyon 2050"sini açıkladıklarını hatırlatarak, içerisinde bir çok parametre bulunduğunu ve bir çok alanda çalışmaların başladığını ifade etti.
 -"Ölçümlenmeyen yerde strateji olmaz"
 WBCSD ile beraber 2 yıl önce yaptıkları çalışmadan da bahseden Molinas, "Borsa İstanbul'a kote 215 şirketle birlikte çalışma yaptık. 215 şirketin verilerine göre yüzde 60'dan fazlası bir sürdürülebilirlik stratejisi olduğundan bahsetti. Yüzde 80'i sürdürülebilirliğin vizyon ve misyonunun bir parçası olduğunu söyledi. Ama ölçümlemeye geldiğimizde yüzde 50'ye yakını bunu ölçümlemiyor. Ölçümlenmeyen bir yerde bir strateji olmaz, eylem olamaz. Dolayısıyla ölçümleme Türkiye'nin ilk önceliği. İkincisi yasal mevzuat açısından bir çok yeni gelişme var ama orada da birlikte çalışmaya, bir işbirliğine ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.
SKD olarak amaçlarının ilk etapta Türkiye'nin rekabetçiliğini artırmak, bu rekabetçiliği de sürdürülebilirlik üzerinden yapmak olduğunun altını çizen Molinas, şöyle devam etti:
"Küresel rekabet endeksine baktığınız zaman 2013 yılında Türkiye global ligde en rekabetçi 44'üncü ülke oldu. Buna sürdürülebilirliği entegre ederek baktığımızda ise 80'li sıralara düşüyor. Yani bu anlamda yapılacak çok şey var. Bu yüzden SKD olarak biz bir kaç şeye odaklandık. Bunlardan biri, iyi uygulamalar. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı'na (Rio+20) 20'den fazla iyi uygulama gönderdik Türkiye'den. Daha yeni inovatif sürdürülebilirlik çalışmalarını ortaya çıkardık, bir araya getirdik ve ödüllendirdik. Tüm bunlardan iş dünyası çok şey öğreniyor. İkincisi işbirliğine çok önem veriyoruz. Hem kamuyla hem şirketlerle birlikte çalışıyoruz. Üçüncüsü de entegre raporlama konusunda kapasite geliştirme çalışması yapıyoruz. Önceliklerimiz bu şekilde..."
SKD'nin önümüzdeki dönem çalışmaları hakkında da bilgi veren Galya Frayman Molinas, SKD olarak iyi uygulamalar konusundaki çalışmalara bütün motivasyonlarıyla devam edeceklerini belirterek, şöyel konuştu:
"Bunun çok işe yaradığını görüyoruz. Bu, bir takım iyi yapılan işleri de ortaya çıkarmak açısından çok önemli. İkinci olarak, bu sene başında  WBCSD'nin bir çalışmasını alıp Türkiye'de lanse etme imkanımız oldu. Bu da binalarda enerji verimliliği manifestosunun yayınlanmasıydı. Buna 26 büyük şirket imza attı. Şöyle ki, Türkiye'deki enerjinin yüzde 40'ı binalarda harcanıyor. İşte bu 26 kurum bu manifestoya imza atarak, bu konuyla ilgili bir politikayı şirket içinde yürürlüğe koyacaklarını, binalarında bir ölçüm yapacaklarını ve daha sonrasında da bunda gerekli tasarruf rakamlarını ölçümleyeceklerini taahhüt etti. Biz bu çalışmaya çok inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde de devreye girecek çok önemli bir takım çalışmalarımız olacak."
Molinas, enerji konusunun Türkiye'nin en önemli konularından biri olduğunu dile getirerek, "Yenilenebilir enerji konusunda üç tane ana odak noktadan bahsetmeliyiz. Birincisi finansal araçlar yetersiz. İkincisi yeni teknolojileri kullanabilecek olan altyapıda bir takım eksiklikler var, burada özellikle sosyal sermaye olarak bakarsak eğitim lazım. Üçüncü olarak ise mevzuatta da bir takım eksiklikler mevcut" dedi.
 -"Marmaray Türkiye için çok önemli bir yatırım"
 Molinas Türkiye'de yaşanan ekonomik gelişmelere ilişkin de bir takım değerlendirmelerde bulundu. 2013 yılı ilk yarısı itibariyle Türkiye'nin büyüme liginde 3'üncü sıraya oturduğunu hatırlatan Molinas, "Bu anlamda sadece bu sene değil geçmiş 10 seneye baktığımızda büyük adımlarla Türkiye'nin geliştiğini görüyoruz. Bu da bize çok büyük cesaret veriyor. Önümüzdeki dönem için de ülkemiz büyük bir potansiyel içeriyor. Türkiye'nin gelişimini ben hep pozitif olarak görüyorum" diye konuştu.
29 Ekim'de hizmete açılan Marmaray'ın da Türkiye için çok önemli bir yatırım ve proje olduğunu belirten Molinas, bir kaç hafta içerisinde kendisinin de bu yolculuğu deneyimleyeceğini söyledi. 


4 Kasım 2013 Pazartesi

Run11 Yarışı 500’ü aşkın Katılımcıyla Gerçekleştirildi

Run11, hem küçükleri hem de büyükleri harekete geçiren pek çok etkinlik ve ödüllerle dolu bir programla, 500 kişiyi aşkın bir katılımla gerçekleştirildi. Genel Klasman Yarışı, maraton koşucuları için Avrasya Maratonu öncesinde son ciddi prova oldu.
Türkiye’nin en büyük açık pazarı n11.com aktif yaşamak isteyenlere özel bir etkinlik olan Run11’i 03 Kasım 2013 Pazar günü, Belgrad Ormanı Ayvad Bendi Kurtkemeri Mesire Yeri’nde 3 yaşından 70 yaşına kadar herkesin katılımına açık bir şekilde gerçekleştirdi.   11 km.’lik Run11 koşusuna 500'ün üzerinde koşucu katıldı. Run11, sadece bir koşu olarak kalmadı, Virgin Radio ve Carnaval Turco’nun müzikleri, sponsor firmaların aktivite ve ikramlarıyla renklenen bir karnavala dönüştü. Spor eğitmenlerinin eşliğinde yapılan etkinliklerle her yaşa uygun spor alternatifleri sunuldu.
Run11 Genel Klasman Yarışı’nda alınan dereceler şöyle:
1-İbrahim Cenik
2-Üzeyir Söylemez
3-Mestan Turhan
4-Oğuzhan Yılmaz
5-Salih Öztürk
“n11.com bir Doğuş Planet markasıdır.”
Doğuş Planet hakkında:

Doğuş Grubu ile Güney Kore’nin en büyük gruplarından SK Group’un ortaklığında Haziran 2012’de kurulan Doğuş Planet, Türkiye’nin en yeni B2C konseptli açık pazar e-ticaret platform yatırımıdır. İnternet sektöründe yenilikçi hizmetler konusunda öncü olmayı planlayan Doğuş Planet, SK Group’un teknoloji ve inovasyon konusundaki tecrübesini Doğuş Grubu’nun bilgi birikimi, bölgesel tecrübesi ve gücü ile birleştirmektedir. Doğuş Planet markası “n11.com” ile, müşterilerine ve mağaza sahiplerine sunduğu yenilikçi hizmetlerle  e-ticaret sektörünü yeniden şekillendirerek sektörde bölgesel oyuncu haline gelmeyi hedeflemekte ve KOBİ’lerin e-ticaret sektörüne atılmasını desteklemektedir. Doğuş Planet, büyüyen Türkiye’nin günümüzün yükselen yıldızı e-ticaret sektöründe hak ettiği yere gelmesi misyonu ile çalışmalarını sürdürmektedir.

Türk Telekom Yönetimi: Koç Vrankovic’e Güveniyoruz

Türk Telekom yönetimi başantrenör Josip Vrankovic’in görevine son verileceği yönünde çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını açıkladı. Türk Telekom Spor Kulübü Asbaşkanı Şükrü Kutlu, “Sezona yepyeni bir kadro ile girdik ve ilk maçlarda bunun sancılarını yaşıyoruz. Koça ve takımımıza güveniyoruz. Kısa vadeli hesaplar değil, istikrarlı bir gelişim peşindeyiz” diye konuştu.

Sezona yeni bir kadro yapılanması ile iddialı bir şekilde giren Türk Telekom’da yönetim, başantrenör Josip Vrankovic’e destek mesajı verdi.  Türk Telekom yönetimi Konya deplasmanında alınan mağlubiyetin ardından spor medyasında ortaya çıkan antrenör değişikliği haberlerinin gerçeği yansıtmadığını açıkladı.  Lige bir galibiyet, üç mağlubiyetle başlanmasının ardından yapılan spekülasyonların doğru olmadığını belirten Türk Telekom Spor Kulübü Asbaşkanı (Türk Telekom İnsan Kaynakları, Destek ve Regülasyon Başkanı) Şükrü Kutlu “Antrenörümüze ve takımımıza güveniyoruz. Kısa vadeli hesaplar değil, istikrarlı bir gelişim peşindeyiz” dedi.
Beko Basketbol Ligi’nin kalitesine dikkat çeken ve ligde rekabetin üst düzeyde olduğunu vurgulayan Kutlu, “Bu zorlu ligde ilk dört haftada bir galibiyet aldık. Ancak daha sezonun başındayız. Yepyeni bir kadro ile çıktığımız bu yolda, ilk maçlarda bunun sancılarını yaşamamız normal diye düşünüyorum. Ayrıca yaşadığımız sakatlık sorunu nedeniyle de bir takviye yaptık ve kadroya bir NBA yıldızını dahil ettik. Onun da uyum süreci devam ediyor. Takımın oturması için biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede koyduğumuz hedeflere ulaşmak istiyorsak, takıma bu zamanı vermemiz gerekiyor. Oynadığımız basketbolun da ümit vadettiğini düşünüyorum. Dolayısıyla antrenör değişikliği yapacağımız yönünde çıkan haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Kariyerinde Hırvatistan Milli Takımı ve KK Zagreb başantrenörlüğü olan deneyimli hocamızın oyuncularıyla birlikte bu yıl basketbol camiasında dikkat çekici başarılar yaşatacağına inancımız sürüyor. Yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz” diye konuştu.


1 Kasım 2013 Cuma

”Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması” 2013 yılı üçüncü çeyrek sonuçları “Dünya Tasarruf Haftası”nda yayınlandı

Küresel Belirsizlik Nedeniyle Tasarruf Oranları Artıyor

ING Bank’ın çeşitli paydaşlara kaynak olması amacıyla 2 yıldan beri yürüttüğü “Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması” verilerine göre 2013 yılı 3.Çeyreğinde;
·         Kentsel nüfusta tasarruf sahipliği oranı önceki çeyreğe kıyasla üç puanlık artışla yüzde 13.7 oldu.
·         Faiz oranlarındaki yükseliş nedeniyle,  “vadeli hesap” en fazla tercih edilen tasarruf aracı olmaya devam ediyor.
·         “Altın”, belirsizlik ortamında güvenli liman olarak görülmesi ve fiyatların yeniden yükseleceği beklentisiyle fiyatlardaki düşüşe rağmen talep görmeye devam ediyor.
·         Uzun vadeli bir yatırım aracı olan “Bireysel emeklilik/hayat sigortaları”na olan talepte, uygulanmakta olan devlet teşvikinin katkısıyla, ikinci çeyreğe göre 5 puanlık belirgin bir artış yaşandı. 
·         Çocuklu bireylerde tasarruf sahipliği oranı, çocuksuz bireylere göre daha düşük.  
·         Geçmiş dönemlerde olduğu gibi bu çeyrekte de “gelir yetersizliği” en önemli tasarruf kısıtlayıcı faktör olmaya devam ediyor.
·         Tasarrufu olmayanların yüzde 29’u gelecekte tasarruf yapmayı planladığını söylüyor.
·         En önemli tasarruf nedeni “geleceğe yatırım” olarak dikkat çekiyor.

Türkiye’nin lider tasarruf bankası olma hedefiyle çalışmalarını sürdüren ING Bank, 2 yıldır sürdürdüğü “Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması”nın 2013 yılı üçüncü çeyrek verilerini 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü’nü de içine alan Tasarruf Haftası’nda açıkladı.

ING Bank’ın yürüttüğü çalışma, Sabancı Üniversitesi’nin gözetiminde, IPSOS KMG tarafından 26 ilde her ay tesadüfi olarak seçilen 800 kişi ile yapılan görüşmeler şeklinde gerçekleştirildi.

Bireylerin tasarruf verilerinin izlendiği “Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması”na göre, kentsel nüfusta tasarruf sahiplerinin oranı bir önceki çeyreğe göre 3 puanlık artışla yüzde 13.7 oldu. Tasarruf araç tercihinde bu çeyrekte gözlemlenen bir diğer önemli sonuç ise; bireysel emeklilik fonlarının tercih edilme oranının 5 puan artarak %16’yla araştırma tarihinin en yüksek seviyesine erişmesi.


Tasarruf yapmanın bir alışkanlık olduğunu ortaya koyan araştırma sonuçlarına göre, tasarruf sahiplerinin çoğunluğu düzenli tasarruf yapmaya devam etmesine rağmen bu oran, üçüncü çeyrekte azaldı. İkinci çeyrekte yüzde 62 olan düzenli tasarruf yapanların oranı yüzde 54’e düşerken, düzenli tasarruf yapmayanların içinde önümüzdeki 3 ayda tasarruf yapacağını söyleyenlerin oranı da azalarak, yüzde 65’ten yüzde 59’a geriledi.


Çocuklu aileler tasarruf edemiyor
İkinci çeyrekte olduğu gibi, üçüncü çeyrekte de, çocuklu bireylerde tasarruf sahipliği oranı daha düşük. Tasarrufu olmayan çocuklu bireylerin yüzde 25’i gelecekte tasarruf yapmayı planlarken, bu oran tasarrufu olmayan çocuksuz bireylerde yüzde 37’ye çıkıyor. Çocuklu ailelerde tasarrufu belirleyen ana etmenler çocuğun yaşı ve okullu olup olmaması olarak karşımızı çıkıyor. Okullaşma dönemi olan 11-18 yaş grubunda çocuğa sahip olan ailelerde tasarruf alışkanlığı bir önceki çeyreğe göre artış göstererek yüzde 12 olarak gerçekleşti. Bu artışta, çocuklu bireylerin okulların açılmasından önceki son çeyrekte ilerideki eğitim harcamalarını yapmak amacıyla tasarruflarını artırması etkili oldu. 0-5 yaş grubunda çocuğa sahip olan ailelerde tasarruf oranı yüzde 36 olarak gerçekleşiyor.

Her 3 tasarruf sahibinden biri vadeli hesabı tercih ediyor
Araştırma tasarruf araçlarına ilişkin tercihlerle ilgili sonuçları da ortaya koyuyor. İkinci çeyrekte olduğu gibi üçüncü çeyrekte de, global piyasalardaki belirsizlikler ve faizlerin hızla artmasının da etkisiyle vadeli hesap en çok tercih edilen tasarruf aracı olmaya devam ediyor. Yüzde 32 ile vadeli hesap en çok tercih edilen tasarruf aracı olurken, onu yastık altı nakit ve bireysel emeklilik sigortaları izliyor. Altın fiyatlarındaki gerilemeye rağmen yastık altı altının tasarruf sahipleri arasında tercih edilirliğini korumaya devam etmesi dikkat çekiyor.

Tasarrufu kısıtlayan en önemli faktör “gelir yetersizliği”
Doğrudan ve sadece tasarruflarla ilgili bireysel eğilimlerin incelendiği araştırmada, kentli 18 yaş üstü nüfus içinde tasarruf sahiplerinin oranının ikinci çeyrekte yakaladığı yükseliş ivmesi devam ediyor. Bu oran yüzde 11’den yüzde 14 seviyesine yükseldi. Sırasıyla geleceğe yatırım, ev almak ve çocukların geleceği tasarrufun en önemli gerekçeleri olarak sıralanırken, üçüncü çeyrekte de gelir yetersizliği en önemli tasarruf kısıtlayıcı faktör olarak önde kalmaya devam ediyor.

ING Bank Ekonomisti  Muammer Kömürcüoğlu: “Tasarrufun artmasıyla birlikte özel tüketim büyümesinde yavaşlama olabilir”
ING Bank Ekonomisti  Muammer Kömürcüoğlu, ikinci çeyrek sonunda başlayan ve takip eden dönemde artan küresel oynaklığında etkisiyle tasarruf sahipliği oranının belirgin oranda artmasıyla özel tüketim büyümesinde bir yavaşlama olabileceğine dikkat çekti.

Yaklaşık iki senedir devam eden araştırma boyunca, tasarruf araçları tercihlerinin gelişimine de dikkat çeken Kömürcüoğlu, TL vadeli mevduatın tercih edilme oranının bir önceki çeyreğe göre yüzde 46’dan yüzde 32’ye gerilemiş olmasına rağmen hala en önemli tasarruf aracı olmaya devam ettiğini belirtti. Muammer Kömürcüoğlu, TL vadeli mevduatın payındaki azalmanın altın ve diğer değerli taş, yastık altı döviz veya TL, vadesiz hesap ve bireysel emeklilik araçları arasında paylaşıldığını belirtti.

Kömürcüoğlu, “Altın fiyatlarındaki gerileme nedeniyle normalde altının daha az tercih edilmesi beklenebilirdi; ancak bu kalemin toplamdaki payının artması belirsizlik ortamında altının güvenli liman olarak görülmesiyle ve fiyatların yeniden yükselebileceğine dair beklentilerle açıklanabilir. Yastık altı nakit döviz veya TL ile vadesiz hesap paylarındaki artış da belirsizliğin arttığı bir ortamda tasarruf sahiplerinin daha kısa vadeli enstrümanları tercih ettiğini gösteriyor. Anket sonuçları arasında dikkat çeken diğer bir unsur da bireysel emeklik/hayat sigortası kaleminde bir önceki çeyreğe göre görülen 5 puanlık belirgin artış olarak ortaya çıkıyor. Uzun vadeli bir yatırım tercihi olan bireysel emeklilik fonundaki artış belirsizlik ortamında yastık altı ve vadesiz hesap gibi kısa vadedeki enstrümanlara kıyasla çelişkili görünüyor olsa da bu payda görülen artış yılbaşından bu yana uygulanan devlet katkısı desteğinin devam eden etkisinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak, daha kesin bir yargıya varmak için önümüzdeki dönemlerde bu kalemdeki gelişmeyi izlemek gerek” dedi.


ING Bank tarafından Ekim 2011’den beri düzenli olarak her çeyrek açıklanan sonuçlar www.tasarrufegilimleri.com internet sitesi üzerinden de tüm kamuoyuyla paylaşıyor. Sitede yer alan “Tasarrufunuzu Öğrenin” başlığı altındaki modülde ayrıca bireyler, kendi sosyo-demografik özelliklerine göre tasarruf yapma olasılığını bulabilirler.